“SURİYELİ MİSAFİR KABUL ETMİYORUZ!” DEMİYORUZ. AMA!

“SURİYELİ MİSAFİR KABUL ETMİYORUZ!” DEMİYORUZ. AMA!

Başlangıçta geçici bir durum olarak gördüğümüz Suriyeli göç dalgası, gün geçtikçe kalıcı bir hâl almaya başladı.  Suriye’de ki belirsizlik devam ettiği, göçün nedenleri yok edilmediği müddetçe de, bu dalganın devam edeceği, Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri konusunun da, hep havada kalacağı görünüyor.

İktidar işin içinden çıkamıyor, muhalefet ise, meseleye çözüm olabilecek elle tutulur bir şey ortaya koyamıyor. Böyle olunca da maalesef, “Suriyeliler gitmeli” söylemleri dilek ve temenniden öteye geçemiyor.

Olaya, “Türkiye, hem tarihi hem de güncel göçlerin kavşağında bulunan bir coğrafyadır. Bu açıdan, tarihin değişik dönemlerinde kendisine sığınan sayısız göçmene ev sahipliği yapmıştır. Bu da onlardan biridir gibi” bir yorum yapmak, işi hafife almaktan başka bir şey değildir.

Oysa olayın Suriye sınırları dışında şekillendiğini bilmemiz, siyasetimizi ve çözümü buna göre üretmemiz, tedbirlerimizi ve geleceğe dönük planlarımızı da bu fikirler doğrultusun da yapmamız gerekiyor.

Tarihte göçlerin nedenlerini, emperyalist ülkelerin dini, siyasi ve ideolojik hedeflerini yeniden gözden geçirmemiz bize, önemli fikirler verecektir.

Batının planları; Türklerin dünyaya açılması engellenerek, belli bir bölgeye sıkıştırılması, yaratılacak kimlik bunalımı ile ülke birliğinin güç kaybına uğratılması, İslam coğrafyasının inanç dinamiğinin kırılması; kısacası; ülkemizin güvenliği, milli kültürü ve demografik yapısı üzerinedir.

.

Eğer bazı tedbirler alınmazsa batının planları işleyecek; bugünün dağınık sığınmacıları, yarının örgütlü, kimlikli işgalcileri bile olabilecektir. Bütün bunlar, ülkemiz için en önemli beka sorunu ve birliğimize tehdit unsuru oluyor.

Dün olduğu gibi bugün de Batının, “Anadolu’nun  Türk ve Müslüman kimliğini yok etme” gayesine dur diyecek çok kapsamlı politikalara ihtiyacımız var.

“Türkiye milli kültüründen uzaklaşarak Araplaşıyor” diyenlere de, “yabancılara toprak satılmamalı” diyenlere de kulak vermeliyiz.

Sadece Suriyeliler değil, ülkemizin her yanında kolaylıkla taşınmaz sahibi olabilen Araplarda yarın başka bir tehlikenin habercisi; Arapların İngiliz ve ABD aklı ile yürüdüğünü biliyoruz.

Suriyelileri nasıl tanımlarsanız tanımlayın, sorunun çözümü milli olmalıdır.

İktidarın, STK’lar eliyle yürütülen AB projelerinden medet ummak yerine, acilen, kapsamlı bir ‘Suriyeli sığınmacı politikasını” hayata geçirmesi gerekiyor. Özellikle sahipsiz çocukların devlet denetimine alınması, Suriyelilerin mahalle ve toplu yaşam alanları kurmalarının önüne geçilmesi ve de toplumsal entegrasyon sürecinin hızlandırılması gibi…

Sinan Ogan’ın; “Suriyelilerin yarattığı toplumsal sorunların önlenmesinde en önemli araç eğitimdir. Eğitimden yoksun bir ‘kayıp neslin’ düşük gelir ve dışlanmışlık duygusu ile beraber ciddi sosyal problemlere yol açacağı öngörülebilir.” değerlendirmesine katılmamak mümkün değil.

Kimse kusura bakmasın, “misafir kabul etmeyiz” demiyoruz ama evimizin düzenine uymaları, zamanı gelince gitmeleri şartıyla…

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × one =