Kadının, aile içindeki sorunlara sessiz sedasız çözüm arayışındaki uzlaşmacı yanını, aile fertlerini bir arada tutabilme yetisini, “yani gizli liderliğini” kim göz ardı edebilir.
Çinli düşünür Lao Tsu “insanlara öncülük etmek için yanlarında yürü; çünkü en iyi liderler, varlıkları hissedilmeyenlerdir.” der.
Dünya kurulalıdan beri, kadının toplumdaki ve erkeğin yanındaki, bu yürüyüşü, en iyi lider tanımına ne kadarda uyuyor değil mi?:)
“Kimliğimizin kuşaktan kuşağa aktarılması, yeni değerlerin topluma mal edilmesi sorumluluğunu ” kadına vermişken, onun liderliği konusunda şüphe taşımak, hele hele kadını seçimlerde göz ardı etmek, ona güvenmemek, ön yargı ve kompleks den başka nedir ki?
Kadın, evdeki önemli kararların liderliğini yapabiliyorsa,”aydın kadın “, yerelde ve ulusalda büyük ve zor kararların liderliğini de yapabilecektir.
Bütün bu vasfı ve cesaretine rağmen, gerek sosyal hayatta, gerek siyasette kadına olan erkek tavrı, yine aynı ve içler acısı…
Özellikle siyasette “bizden biri” mantığı sürdüğü müddetçe,
kişilerin görevlerini en iyi şekilde yerine getirmedeki kabiliyet ve vasıflarına değil de, yalnızca kendilerini seçenlere, atayanlara ya da onların çevrelerine hizmet etmedeki kabiliyetlerine bakıldığı sürece, kadın bu keşmekeşlikte zor yer bulacaktır.
Bunun sonucunda yaşanacak başarısızlık ve toplumsal güvenin yitirilmesinin siyasi sorumluluğunu kim alacak merak ediyorum.
Hâlbuki üye Seçiminde ki kriterimizin, “bizden biri” olması yerine ,“bilgi ve kabiliyeti ile görevini en iyi şekilde gerçekleştirecek, kişiyi bulma ” olması gerekmez mi?
Bu kişi bir kadın olabilecekse, bundan da kimse korkmamalı.
Kadına en önemli değerlerimizden aile kurumumuzu teslim etmişiz de, kent ve ülke sorumluluğunu neden teslim etmeyelim ki?
Gerek yerel, gerek ülke düzeyinde, barışın sağlanması, yoksulluğun ortadan kaldırılması, çalışma ile sosyal yaşamın gereksinimlerinin birleştirilmesi, noktasında, kadın bakış açısına ihtiyaç vardır.
Akademisyen-yazar Erol Mütercimler, bir söyleşisinde: “ülkeyi aydınlığa çıkaracak olan kadınlardır. Türk kadınına büyük görev düşüyor. Bundan sonraki mücadele Türk kadınının mücadelesi olacak. Çünkü erkek yorgun. Bu erkeğin üzerinden 12 Mart geçti, bu erkeğin üzerinden 12 Eylül fırtınası geçti..” diyor.katılmamak mümkün mü?
Ama bir başka soruya da:”Kadınların üzerindeki baskı erkeklerden geliyormuş gibi görünüyor ama unutmayın ki kadın kadının kurdudur. Kadın kadını sıçrattırmıyor.” diyebiliyor.
Bu cevabın haklı olan yanı var elbette…
Ama kadına verilen mücadele alanının ne kadar dar olduğunu düşünürsek, bu dar alan içinde ki kadının, hemcinsine acımasızlık yapması doğal değil mi?
Sanıyorum Mütercimler bunu göz ardı ediyor.
Her şeye rağmen kadın, bilgiyi paylaşan, ortak çalışmayı benimseyendir.
Sıcaklık, anlayış, özendirme, dinleme, empati ve karşılıklı güven oluşturmakta erkeklerden çok daha önde, seçildiği yerde çok daha başarılı olacaktır.
Bunca gereklerden ve vasıflardan sonra erkeklere soruyorum “kadın lidere/üyeye rahatsızlığınız neden?” “neden kadını listelerde göstermelik yerlere yazıyor, resmen saklıyorsunuz”
“ Liderleri zaman ve zemin yaratır”
Bu zaman ve zeminde erkekler öyle rahat öyle sere serpe ki, kadın kendine yer arayıp var etmeye çalışırken, çoğu zaman, mücadeleden vazgeçme noktasına getiriliyor.
Çoğu zamanda ‘kadın’, erkekle mücadele etmek için (kadın bedenin de, erkek tavrı yaratarak) “Erkek kadınlar” kendi kimliğinden kopmak zorunda bırakılıyor.
Hâlbuki kadın “Duygu, kabiliyet, bilgi” vasıflarını, kadınca kullanmalı, Tıpkı aile kurumunda olduğu gibi. Şefkatini ve inceliğini saklamadan.
Seçim meydanlarında “kendi gibi olan” kadınlar görmek dileği ile…
Bir cevap yazın