BİR BÜYÜK FELAKETİN ADI: SESSİZLİK!

BİR BÜYÜK FELAKETİN ADI: SESSİZLİK!

Her çağın bir vicdan sınavı vardır. Bizim çağımızın sınavı ise Filistin’dir.

Bugün orada yaşanan bir katliam, bir büyük felaket, bir halkın yok edilmek istenmesidir. Ve ne yazık ki bu felaketin sessiz tanıkları biziz: insanlık.

Filistinliler, İsrail’in 14 Mayıs 1948’de tarihi Filistin toprakları üzerinde kurulmasıyla zorunlu göçe ve katliamlara maruz kaldıkları o güne “Büyük Felaket” anlamına gelen “Nekbe” ismini veriyor. Bugün yaşananların adı ise, soykırım.  

İsrail’in uluslararası hukuka göre en ağır suç olarak kabul edilen soykırım suçunu işleyip işlemediği konusunda tartışmalar devam ederken,

Yüzyıllardır aynı sokaklarda yankılanan kahkahalar sustu, avlularında zeytin ağaçları büyüyen evler yıkıldı. Sadece bedenler değil, gelecekler de toprağa gömüldü.

Oysa dünya hâlâ rakamlardan bahsediyor:

“Kaç kişi öldü? Kaç kişi göç etti?”

Göç, yalnızca coğrafyaların değişmesi değildir. İnsanın yurdundan, kültüründen, sevdiklerinden ayrılmasıdır.

Bir yerde doğar, büyürsünüz; sokaklarını ezbere bilirsiniz, sesleri size tanıdıktır. Ama bir gün o seslerden, o sokaklardan koparılırsınız. Yeni bir yaşama, yeni bir ülkeye gitseniz de içinizde hep bir yarım kalmışlık, hep bir “varamamışlık” duygusu kalır. Çünkü göç, insanın ruhunda devam eden bir yolculuktur.


Bugün sadece sınırların ötesine geçenler değil; kendi ülkesinde, kendi şehrinde bile yabancılaşan insanlar bu hissi taşıyor.

Beton duvarlar arasında çocukluğunun bahçesini özleyen de, kalabalık caddelerde kendi sesini bulamayan da, aslında göçün içinde… Çünkü göç, bazen fiziki bir hareket değil, ruhun yerinden edilmesidir.

Her rakam, bir hayatın hikâyesidir. Bir çocuk hayali, bir annenin duası, bir babanın alın teri, bir dedenin masalıdır.

Filistin’de çocuklar ölüyorsa, insanlık ölmüştür. Bir yerde anneler evlatlarını mezarsız toprağa bırakıyorsa, dünya artık güvenli değildir. Bir halk, göçe zorlanıyor, köklerinden koparılıyorsa, hepimiz köksüz kalıyoruz demektir.

Bu yüzden mesele, yalnızca bir coğrafyanın dramı değil; insanlığın vicdan sınavıdır. Bu sınavda sessiz kalanlar, zulmün ortağıdır. Çünkü zulme karşı susmak, zulmün dilini konuşmaktır.

Ey insanlık,

Artık gözünü aç ve kendine sor:

Bir halkın evini, toprağını, yaşamını elinden alanlara karşı sessiz kalmak, seni hangi vicdana sığdırır?

Filistin sadece Filistinlilerin davası değil; hepimizin sınavıdır. Ve bu sınavı kaybeden yalnızca onlar değil, biziz.

Çünkü Filistin’de kaybolan şey yalnızca bir halk değil; insanlığın kendisidir.

Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi: “Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Hangi mazeretlerle kapınıza gelirler bilinmez.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

20 − 11 =